Cahiliye döneminde Araplarında “Ficar Savaşları’ da denilen ve miladi 580 yılında sona eren kabile savaşları sonrasında kargaşa, düzensizlik,zülüm ,gasp arttı.Düzen kaybolduğu,tamamen güçlünün zalimin hüküm sürdüğü bir dönem yaşanmaktaydı.
   İşte bu dönemde farklı anlatımları olsa da  Yemen’den Zübeyd kabilesinden bir kişi umre için  Mekke’ye geldi. Gelirken kendisine ait malları, dönemin en önemli pazarı olan Mekke’de  satmak için getirmişti. Ancak konakladığı yerde, O dönem Mekke’de şehrin zengin eşkiyalarıdan ceberrud, her türlü ahlaksız davranışın sahibi Âs b. Vâil es-Sehmî ve arkadaşları ile karşılaştı. As b.Vail  Yemenlinin tüm malını gasletti,mallarına el koydu .Bazı rivayetlere göre el koydukları arasında tüccarın kızı da vardı. Adamcağızın gücü yetmezdi,yetmedi de.Yalvardı yakardı ama nafile..İhtiyar adam çevrede bulunanlardan yardım istese bağırsa çağırsa bile nafile,kimse eşkıyaya bulaşmak istemedi.
   Yemenli İhtiyar tacir bunun üzerine ertesi gün Ebûkubeys tepesine çıkıp yüksek sesle mağduriyetini dile getiren bir şiir okudu. Başka bir rivayete göre ise  Kabeye gitti ve rivayete göre Kabe’nin Rabb'ine şehir ve şehirdekileri şikayet etti.” Yarabbi Hz. İbrahim, hanımını ve çocuğunu buraya güvenip bırakıp gitmişti hiç kimse zarar vermemişti. Benim kızımı ve malımı çaldılar, kimse yardıma gelmedi. Bu şehirde İbrahim Peygamber'in kanından kan taşıyan insan kalmamış bu şehrin şerefini al! Bu şehrin ziyaretçisini azalt! Bu şekilde ki insanlara iyilik yüzü gösterme …”mealinde ağlayıp dualar ediyordu ki bu yakarışı duyanlar  durumu o dönemde Mekke’nin  en zengin, yaşlı ve nüfuzlu kabile reisi durumundaki Abdullah b. Cüd‘ân’a haber verdiler. Abdullah b. Cüd‘ân Mekke’nin kabilelerinin reislerini topladı, durumu görüştü. Ve bu görüşme sonrasında “Allah’a andolsun ki Mekke şehrinde birine zulüm ve haksızlık yapıldığı zaman hepimiz, o kimse ister iyi ister kötü ister bizden ister yabancı olsun, kendisine hakkı verilinceye kadar tek bir el gibi hareket edeceğiz; deniz süngeri ıslattığı ve Hira ile Sebîr dağları yerlerinde kaldığı sürece bu yemine aykırı davranmayacağız ve birbirimize malî yardımda bulunacağız” diyerek  hep beraber yemin ettiler. 
   Bu anlaşma üzerine her kabileden 20 -30 yaşlarda birer kişi alınarak As b.Vail  ‘in evine gidilerek gasbettikleri elinden alınmıştır.Bu toplantıya ve sonrasında zulmün ortadan kaldırılması olayına daha Nübüvveti i tebliğ edilmemiş olan Peygamber Efendimiz’de katılmıştır. Kendisi nübüvvetten sonra Hilfü’l Fudul hakkında “Abdullâh bin Cüd’ân’ın evinde amcalarımla birlikte, Hılfü’l-Fudûl’de hazır bulun¬dum. O meclisten o kadar memnun oldum ki, ona bedel bana kızıl develer verilse, o kadar sevinmezdim.” buyurmuştur.
   Hilful Fudul cemiyeti, hicret sonrasında siyasi bir parti olmuştur. Bilinen ilk siyasi partidir. Hz. Osman’ın vefat etmesiyle bu cemiyetin tüm faaliyetleri sona ermiştir.
   Hilfü’l Fudul’da görev alan kişiler farklı dünya görüşünde olsalar bile temel ahlaki ilkelerde birleşmişlerdir. Topluluğun en temel vazifesi zulmü engellemek ve uzlaşma yoluna varmaktır.
   Günümüz toplumuna baktığımızda  cahiliye devri Arapları gibi bulduğu hiçbir fırsatı kaçırmayan , insanları ezen farklı yöntemlerle de olsa mallarını gaspeden ,stokçulukla,kur bahane edip aşırı zamlarla ve en önemlisi Sosyal medya ve medya üzerinden oluşturulan algı operasyonları ve büyük yalanlarla Zulme,adaletsizliği vatandaşın cebinden çalanlarla mücadele etmek için bir Hilfü’l Fudul yeminine (“Erdemliler/Faziletliler Hareketi’ne) ihtiyaç mı olacak.Siyasi görüşü ne olursa olsun bir araya gelecek doğruyu söyleyecek yol gösterici olacak bir Danışma Meclisine mi ihtiyaç var!...Ülkenin bilmem ama şehrimizin olduğu kesin.. Belki de bu kurulda  ilk sıralarda olacak kişilerden birini de kaybettik. Ne diyelim…
   Afrika’da yaşlı bir insan öldüğünde “Bir kütüphane yandı” derlermiş, Kenan Kerimoğlu yaşlı değildi ama yine de “BİR KÜTÜPHANE YANDI”

Makale Yorumları
Makaleye ait yorum henüz yok.
Makaleye Yorum Yazın
Yazarın Diğer Makaleleri