RECEP GARİP
Çamlıca'dan görünür İstanbul gelini
Görmeye göz gerek Fatih'in ellerini
Uçsuz bucaksız maviliklerden kırk kanat
Parçalanmış ruhunu imanla parıldat
İstanbul, asırları kendi kalbinde besleyerek büyüten bir şehirdir. Beslerken damar damar, nokta nokta, hevenk hevenk estetik işçilik yaptığı, bunun da şehre yansıdığı pekâlâ görülür. Şehrin gecesi başka, gündüzü başka, yağmuru, karı başkadır. Baharı, sonbaharı bambaşkadır. Her mevsimi türlü türlü sebzelerin, meyvelerin yetiştirildiği zengin insan fotoğraflarıyla, bereketli toprakların da sahibidir İstanbul. Dünyanın yedi bucağından renklerle, dokularla, anlayışlarla, dillerle bütünleşen bir şehirdir İstanbul. “Cenneti dünya görmek istersen gel de İstanbul’u gör” derlermiş eskiler. Ne güzel ifade etmişler böyle. İki kıtayı birbirine bağlayan, doğu ile batıyı bir heybede taşıyan, bir kilimde dokuyan şehirdir İstanbul.
Kalbine bir dönsen seni kaldırır Allah
Seni çağırır ezan günde beş kez billah
Ecdadına baksan neler yapmış bırakmış
Allahsız düşünce gönüllerden uzakmış
Bu şehre gelen insanlar bir bakıma yenilenme, tazelenme, dirilme, yeni kazanımlar elde etme hevesiyle gelirler. Her geleni, tarihten, kültürden, sanat ve edebiyattan şehrin ürettiklerinden, estetikten yana payına düşeni bir şekilde alır. Kimileri hayatlarına yansıtırken, bazıları farkında olmadan hayatlarına çekidüzen vermiş olurlar. Büyük camileriyle, minareleriyle, külliyeleriyle, türbeleriyle, hanlarıyla, hamamlarıyla, kervansaraylarıyla abideler şehridir İstanbul. Her semti devasa bir kültürün, medeniyetin, anlayışların, ibadethanelerin zenginliğiyle gözleri, gönülleri doldurur. Dünyanın tam da merkezinde bulunan İstanbul, bütün şehirlerin kendisinde yekvücut olduğunu, evlerin, ocakların, insanların renk renk dillerin, anlayışların bu şehri doldurduğu bereketli şehirdir. İstanbul'un fethi ile başlayan bu süreç Türk İslam sanatının en eşsiz eserleri ile başyapıtlar oluşturduğu ve şehri görkemli hale getirdiğini de söylemeliyiz. Hangi tepesinden, hangi semtinden ve hangi kıyısından şehri seyre dalsanız, şehir sizi teslim alır, sonsuz ummanlara yelkenler açtırır.
Güneş bu şehire başka doğar, başka bakar, başka batar.
Minareler duruyor tıpkı elif gibi
Uyandırmak istiyor sanki kâtibini
Bilinmez diyarmış İstanbul geceleri
Dillere destandır Türkçe'nin heceleri
İmparatorluklardan, medeniyetlerden, uygarlıklardan devralarak geldiği, büyüdüğü ve içindekileri büyüttüğü bir başka şehir göstermek öylesine kolay değildir. Sınırsız topraklara başkentlik yapmış olan bu şehrin sırlarla dolu olduğunu hatırlatmakta yarar görmekteyim. Sırların keşfi için evvela bizim sırlanmamız icap eder. Sırlı kapılar her gelene açılmaz. Bu şehrin sırları kişilerin namuslarıdır. Mazbut ve mahfuz olan bu kadim şehrin sesini, nefesini duymak şirini, musikisini dinlemek her kulağa, her gönle nasip olmaz. Ehli keşif olanlar bilirler ki, yerin altı yerin üstünden daha az değerli değildir. Gezdiğiniz her sokağın, her malikânenin, her ahşap konağın, her külliyenin, her çeşmenin mutlak bir hikâyesi vardır.
İstanbul dili, İstanbul tarzı, İstanbul anlayışı, modası, terbiyesi, ahlakı, İstanbul beyefendisi, İstanbul hanımefendisi gibi tabirler bu şehrin ne kadar da görkemli, birikimli, coşkulu bir kültürel boyutunun olduğu dikkatimizi çeker. İstanbul, aşkın şehri, bir aşk şehridir. Bu nedenle zengin sofrası her gelene açık durur ve bu sofradan herkes kendine düşeni alır. Eskiden öyle denilirmiş; “taşı toprağı altın şehir İstanbul”. Doğudan, batıdan, kuzeyden, güneyden, dünya insanlarından bir şekilde İstanbul'a yolunu düşüren seyyahların, bilim insanlarının İstanbul'da çok şey bulduklarını, ortaya koydukları ve ürettikleri sanat eserlerinde bunları görmek, yazdıklarında okumak, resimlerinde seyreyleyip, musikilerinde terennüm etmek alıştığımız konulardandır. Sanat, edebiyat, şiir, minyatür, hat, ebru, tezhip gibi bedi sanatların en görkemli şaheserleri İstanbul’dadır. İstanbul’un kendisi şiir, kendisi sanat ve kendisi musikidir. Bu şehir sanatın, düşüncenin, ilmin ve irfanın şehridir.
Konuşur baktığımız cumbada İstanbul
Başkentler başkentidir ille de İstanbul
Yüreklerde destan, şiiri İnci mercan
Payitahtta dinlenir fasılasız Kur'an
Seyahate gelenlerin bilimsel bir kaygı taşımadan değerlendirdiklerini, yazıp çizdiklerini, egzotik buldukları insan coşkusunu; Mısır Çarşısı gibi Kapalıçarşı, Sahaflar, Beyoğlu gibi zengin figürlerin yer aldığı bu mekânlarda kendi zenginliklerini artırarak sofralarını, heybelerini doldurarak ülkelerine giderken; toparladıkları metaları, gezip gördükleri unsurları, gönüllerinde biriktirdiklerini ve hafızalarında yer eden İstanbul'u götürürler.
İstanbul allı pullu ceylan kadar güzel
Bir elbise giydirilmiş kendinden özel
İstanbul'un Kapalı çarşıları, Kıraathaneleri aslında birer bilginler okuludur. Buralarda aşıklar, sanatkarlar, muallimler, müzisyenler, şairler, tefekkür sahipleri, ilim ve hikmet ehlini de görmek mümkündür. Camilere, külliyelere, çarşı pazarlara girdiğiniz zaman, insanların içindeki o coşkulu şiir ve sanat gücünün nasıl da yansıdığını görmek pekala mümkündür. Bunlar bizim birikmiş vazgeçilmez kadim değerlerimizdendir.
Sultanlar gelip geçmiş baki Eyüp Sultan
Övmüş bu şehri elbet Peygamberi Zişan
İstanbul; kazançların, kayıpların, hikmetlerin, arayışların, anlayışların, estetiklerin, sanatların, zanaatların, şiirlerin şehridir. Bakınız, şiire, musikiye, resim sanatına yansımasından, edebiyatı süslemesinden, insanı coşkulu ve bereketli hale getirmesinden dolayı Peter Datcheff "Bilinmeyen İstanbul" eserinde nasıl söylüyor; "Şu koskoca alemde İstanbul gibi bin bir çehreye sahip ikinci bir şehir var mı ola? Sokaklar, evler, insanlar her şey bu cazibe'nin mührünü taşıyor. Böylece doğu ve batı geçmiş ve gelecek güzel ve çirkin aşırı lüks ve eski, birbiriyle iç içe geçiyor..." diye sözlerine devam ediyor.
Yine rahmetle, minnetle andığımız Azerbaycan'ın büyük şairi Bahtiyar Vahapzade İstanbul'u ne güzel dile getiriyor;
"Bir şehirde birleşir
İki kıta
Birinin başlangıcıdır,
Birinin sonu…
Sol tarafında debdebeli geçmişinden yadigar kalan,
Başı göklere yücelen
Camileri, burçları, kaleleri;
Durur bin yıldan beri
Sağ tarafında
Modern evler, bankalar, oteller…
Türkoğlu
Gözlerinden sualler yağa yağa,
Kâh sağa bakar, kah sola
İstanbul geçmişin vakurlu, şanlı,
Bu günü özüne yad,
Geleceği dumanlı…
Bugün
Bir ayağı Avrupadadır,
Bir ayağı Asya’da
Turkün"
Şeref Akdik ise bu gereceğimizi bir başka fasıldan açarak şöyle ifade ediyor; "Memleketimiz bir sanat memleketidir. Toprağı, havası, suyu, tarihi üstünde yaşayanlara her asırda sanat ilham etmiştir. Garp kazmasını, küreğini, hatta pabucunu tahtadan yaparken; Türk, topraktan çıkardığı demiri kalkan, kılıç miğfer yapmış ve üzerini altın nakışlarla süslemiştir. Onlar aradan binlerce sene geçtiği halde, hâlâ garp müzelerinde bile nadir eserler arasında saklanmaktadır. Türk minyatürleri, Türk nakışı, Türk cildi, Türk çinileri, Şark sanatı tarihinin büyük ciltler teşkil eden mühim kollarıdır. Hiçbir asırda modası geçmeyen ve eskidikçe kıymeti artan halının mucidi de Asya steplerinde yaşayan Türklerdir." Büyük hat ustaları Türk’tür en değerli halı ve kilimler Anadolu'da dokunmuştur bu böyle bilinir ve bilinmelidir. Bunlar payitaht olan İstanbul'un cömertliği, Anadolu’nun bereketidir.
Bir yağmur yağıyor inceden inceye
Bahar rüzgarına benziyor bakışın
Denizden haberler veriyor martılar
Dokunuşun var ya İstanbul oluyor
15 Şubat 2021 - Şerifali/İstanbul
--