Müslüman-mümin olmanın bir gereğidir kıyam halinde olmak. Kıyam; her an tetikte, her an uyanık ve her an dimdik ayakta olmak demektir. İnanmış olmak ise; ilkeli, vefalı, adaletli olmakla, hakka riayet etmekle, erdemli, vasıflı, şuurlu olmakla, ilim, irfan ve hikmet sahibi olmakla, dürüst, çalışkan, ahlaklı, dosdoğru olmakla, riyasız, gösterişten uzak, gurur ve kibre yeltenmeden, hakka tabi olmak demektir. Mümin insan; Allah ve Resulüne, O’nun getirdiği Kuran ve sünnete şeksiz ve şüphesiz iman eden teslimiyet sahibi insan demektir. “Her canlının elinden dilinden emin olduğu kimsedir Müslüman” olmak demek.
Bu ve benzeri vasıfların sahipleri olan Müslüman, asla ye’se kapılmaz ve asla umutsuz olmaz. Her anın yeni doğumlara, dirilişlere, fetihlere sebep olduğunu bilir. İnanmış olmanın gereğidir umutlu olmak. Fethe hazır olmak demek sefer halinde olmak demektir. Fetih şuuru; her anında kendisini geliştiren, yenileyen, tazecik mevsimler gibi, terütaze baharlar gibi olmak demektir. Fethe hazır olmak; susuz mevsimlerde su, katıksız mevsimlerde katık, umutsuz zamanlarda umut olmak demektir.
Fetih, evvela içte başlayan kutlu bir eylemdir. Ahiren dışa yansıyan, yansımakla kalmayıp dalga dalga çevreyi ören, saran bir bilinç işidir. Doğudan batıya, kuzeyden güneye doğru bütün bir yeryüzü bizim sesimize, sevdamıza ve sedamıza hasrettir. Çünkü fethin boyutu; “doğunun da batının da Rabbi Allah’tır” emrinin gereğini yapmak için sefer halinde olmaktır. “Doğu da Batı da Allah’ındır. Her nereye yönelirseniz Allah’ın rızası oradadır” emrinin doğru anlaşılması, ömrün fethe ayarlı yaşanması anlamına dönüşmelidir. Fetih öncülerine, Peygamber (as)’ın gönderdiği mektuplara, tebliğcilere dikkatle bakıldığında daha doğru bir şuurun kapısı açmış oluruz. Doğunun en büyük devleti olan İran Kisra’sına, Batının Bizans İmparatoru’na, Mısır’ın Kral’ına gönderilmiş olan elçiler ve İslam’a davet, tebliğ mesajları asla unutulmamalı, bilakis her an gündemimizde bulundurulmalıdır.
Fetih anlayışımız, imanımızın şuura dönüşmesine işaret eder. Tıpkı büyük komutan Tarık Bin Ziyad’ın Atlas Okyanusu kıyısında atını denize doğru sürüp şöyle söylediği ifade edilmektedir; “Allah’ım önüme bu büyük denizi çıkarmasaydın, senin adını daha nice ufuklara ulaştıracaktım.” Böyle bir anlayışla hayatı algılamak, tutunmak ve hayatı yaşamak icap ediyor. İşte bu fetih şuurunun ecdadımızı götürdüğü her toprak, atını sürdüğü her kıta, yeryüzünün huzura kavuşması, İslam’ın sancaktarlarının burçlarda bayrağımızı dalgalandırmasından ibarettir. Büyük Asya topraklarından Endülüs’e doğru fetihler yapan Akıncı atlarının sedalarını unutmamak icap ediyor. Mağripten Maşrıka kadar her karış toprak, her mekân Allah’ın arzıdır. İspanya topraklarına çıktığında gemileri yakan komutan ve askerlerin şuuruyla, Çanakkale boğazını sallarla geçip Rumeli’ye fethe giden mücahitlerin şuuru, Malazgirt’ten Anadolu’ya sancaklarla giren İslam ordusuyla Zeytin Dalı Harekâtındaki gayret ve cihat aynı şuurun, şiarın yansımasıdır. İslam ümmetinden bir tek bireyin şuuru, fethe muktedirdir. Böyle inanmalıdır ki fetih sürekli olsun. Bundan dolayıdır ki her fert bizim için, bir ordu demektir. Bir tek Akıncı dervişi, tek başına bir ordu olabileceği gibi tebliğ için gittiği diyarların mamur hale dönüşmesinden de sorumludur. Gönüllerin fethi toprakların, kıtaların fethinden yeri gelir daha kıymetli olur.
İslam medeniyetinin dirilişi, bireylerin dirilişiyle mümkündür. Fetih ruhu, içten içe büyüyerek yeryüzünün bütün damarlarına yayılır. Hem içteki diriliş, hem de dıştaki uhuvvet birbiriyle bütünleştiğinde fetih mukadder olur vesselam.
*Gazetemiz hayırlara vesile olsun.

Makale Yorumları
Makaleye ait yorum henüz yok.
Makaleye Yorum Yazın
Yazarın Diğer Makaleleri