İyi, istenilen vasıfları taşıyan, ahlâken temiz ve kabul edilebilir, makbul, beğenilen, hoşa giden, faydalı, hayırlı, uğurlu, kâfi, yeterli, uygun, sağlıklı ve daha birçok anlama kullandığımız bir kelimedir. Kapsadığı anlam sahası oldukça geniş bir kelimedir. Günlük konuşmalarımızda İyi kelimesi ile eşanlamlı olarak kullandığımız kalıplaşmış; İyi-hoş, iyi-güzel, iyi-has gibi tabirlerimiz vardır. Yine iyi kelimesinden türettiğimiz onlarca kelimemiz vardır, iyi ki, iyice, iyicil, iyileşmek, iyileştirmek, iyilik, iyimser, iyilikbilir, iyiliksever bunlardan birkaçıdır. İyi kelimesi ile başlayan deyimlerimiz ise haylice fazladır. İyi gelmek, iyiye yormak/çekmek, iyi gün, iyi düşmek, iyiden iyiye vs. bunlardan bir kısmıdır. İnancımızın gereği iyiliği bir hayat tarzı haline getirmenin sonucudur ki hayatın her sahasına iyilik nişaneleri bırakmak bizim medeniyetimizin ayırıcı vasıflarından olmuştur. Ferdî hayatta, sosyal hayatta, tabiat ile münasebetlerimizde iyilik hâli, iyileştirici faaliyetler toplam hayata anlam katar. Mutluluk, sevgi, dostluk, huzur ve asudelik Müslüman dünyanın kendiliğinden öne çıkan vasıflarıdır. Müslüman dünyanın sakin ama ısrarlı bir şekilde kozasını ören ipek böceği gibi, iyilik kumaşını ilmek ilmek, elvan elvan renklerle ören, iyiliği her tarafa hâkim kılan bir atmosferi vardır. Bu atmosferde çığırtkanlığın, gösterişin, bunalımın, anlam kaybının yeri yoktur. Aldığınız her nefeste eşyanın tabiatına sinen o lahuti huzuru, ruhunuzun derinliklerinde hissedersiniz. Her şey yerli yerincedir. Zerre küçük olduğu için değersiz, küre büyük olduğu için olduğundan daha değerli değildir. Zerreden küreye bir değer ve iyilik ağları ile örülü bir dünyamız vardır. Bu dünyada çocuklar, ihtiyarlar, gençler, amir ve memur birbirinin iyiliğinin, güzelliğinin teminatıdır. İkram, i’zâz, ihtiram, sadakat ve vefa cana safa hasletlerdir. Bu dünyada mülk Allah’ın, ama kullanımda kulların kanaat, infak, i’sâr, bölüşüm, dayanışma ve kerem ile yaklaşımı, kuru ekmeğe lezzet, acı soğana tat katar. Bu dünyada sağ elin verdiğini sol el bilmez, bilmek de istemez. Bu dünyada fert kendisi ile barışık, Yaratıcıya itaatkâr, yekdiğerine hürmetkâr, tabiat ile uyum halindedir. Her şeyde tezahür eden âhenk ve insicamın bir başka adı iyilik olur… İyilik-sağlık olur, iyilik-hoşluk olur, iyilik güzellik olur…
Adını doğru koymamız gerekir ki yanlışa düşmeyelim. Elbette insan fıtratında iyilik tohumları vardır. Bu tohumlar ancak selim bir vasatta çimlenip filiz verebilir. Zeminini ve iklimini bulursa dal budak salabilir ve meyveye durabilir. Toprağını bulmayan tohumun çürüyüp zayi olması misali, fıtrattaki iyilik de vasat, müsait zemin ve iklimi bulamazsa körelip kaybolur. Allah’ın fıtratımıza koyduğu iyilik tohumları, selim bir kalbe, silm’e yani islam’a, yani teslimiyete muhtaçtır. Müslim kavramıyla ifade ettiğimiz vaka veya şahsiyetle, Allah’ın yarattığı selim fıtrat ve İslâm’ın değerler manzumesini benliğinde buluşturmuş, birbirine mezcetmiş kişiyi tarif ediyoruz. Biz daha çok ‘Müslüman’ diyoruz, Azeri kardeşlerimiz ‘müselman’ diye telaffuz ediyorlar… Müslim yani silm /selamet’e ulaşmış, yani Allah’ın koyduğu ilke ve kaidelere itirazsız teslim olmuş kişidir. İyilik, ancak müslim bir şahsiyetten zuhur edebilir ve müslim bir vasatta kemale erebilir. O sebeple Müslüman yeryüzünde iyiliğin hâkim olması için mücahede ve mücadele eder. Müslim yani Müslüman, kötülüğün ortadan kaldırılması için canını ve malını ortaya koyar ve bir iyilik savaşçısı olarak hiçbir engeli tanımaz. İnsanlığın mutlak iyiliğe ulaşması, pürüzsüz güzelliği temaşa etmesi için, din yani hayat tarzı yalnız Allah’ın dediği gibi tanzim edilmesi için canını dişine takar, son nefesine kadar çaba sarf eder. İyilik öncüleri Peygamberler ve onların arkadaşları ve onların yolunun yolcusu mümin ve Müslümanlar tarih boyunca bu davanın en güzel ama en zorlu mücadelesini vermişlerdir. Hayatın iyiliklerle dolu, güzelliklerle tezyin edilmiş, doğru istikamette yol alması için, insanlığın saadet ve selameti için, ömürlerini ve mesailerini harcamışlardır. Kıyamete kadar gelecek bütün insanlığın iyilik rehberi Hz. Muhammed Mustafa (sav), nisbî ve kısmî iyiliklerin değil cihanşümul iyiliğin muallimi ve mübeşşiri olarak, ‘âlemlere rahmet’ olarak iyiliği tebliğ ve tatbik etmiştir. Kutlu Nebi’nin (sav), insanlara tanıttığı ve emanet ettiği mukaddes kitap, bizzat ‘Yüce Yaratıcı’ tarafından gönderilen iyilik reçetesi ‘Kur’ân-ı Kerîm’, iyilikler manzumesi olarak Müslümanlara yol göstermiştir. Müslümanlar tarih boyunca Kur’ân-ı Azîmüşşân’dan aldıkları ilhamla, Peygamber-i zîşân’dan aldıkları örneklikle, iyiliğin temsilcileri ve tatbikçileri olmuşlardır. İyilik selim fıtratlara iman ve inanç olarak aşılanmış; güzelce niyet olarak çimlenip, ışkın vermiş; salih amel olarak dal budak salmış; hayır-hasenât olarak rengârenk çiçeklenmiş; cihad olarak meyveye durmuş; ihsân-ı İlâhi olarak herkesi nimete gark etmiştir. Bu nimetler sofrasına da ‘dâru’l-İslâm’ ve İslâm medeniyeti denmiştir.
İyiliğin bizim kitabımızda, Peygamberimizin dilinde ve kurduğumuz medeniyetimizde, hulasa yaşadığımız hayatta binbir adı ve yolu vardır. Bazen maruf olur, selim akıl ve fıtrat sahibi herkesin kabul ettiği umumi/genel iyilikler gibi… Bazen hayır olur, marufu benimsemiş insanların elinde, dilinde, amelinde güzel neticeler olarak… Hayır müesseseleri olarak, hayrî faaliyetler olarak… Kıyasıya yarıştığımız hayırhah olarak, hayırsever olarak… Bazen hasenât olur, hayırda yol almış insanların icraatı olarak… Bazen bununla da yetinmez hayır-hasenât olarak karşımıza çıkar, âbide izler-eserler, şahsiyetler olarak, insanlığın gönlüne, hatırasına, tarihine ve coğrafyasına vurulmuş iyilik damgaları olarak… Saymakla bitiremeyiz bunları… Harfler ve kelimeler aciz kalır bizim hayır-hasenât çetelemizi tutmağa… Harpte müsamahadır, sulhta adalettir, toplumda huzurdur, fertte rıza ve sekînettir; yol boyunda çeşmedir, kervansaraydır; yol vermeyen coşkun nehirleri yol eyleyen kemerli bir köprüdür… Şehrin girişinde handır, hamamdır; çarşının ortasında insaftır, dürüstlüktür; mahallenin kıyıcığında imarettir, aşevidir; bir sapa yerde merhamettir, yetimhanedir; şefkattir, darülacezedir; en merkezî yerde camidir, külliyedir; çil çil kubbeleriyle bir vakıf eserdir… Mektepte, medresede göz nurudur; işyerinde, tezgahta boncuk boncuk terdir… Dilde selamdır, yüzde tebessümdür, hasılı mükemmeli aramaktır her fiilde… Gökyüzüne uzanan servileri ile rahmeti celbeden etrafı çevrili bir kabristandır… Beşikten mezara bir izlektir, bir mefkûredir … İyiden daha iyiye, iyilik hâlidir her hâlimizde…
Dünyada iyilerden ve iyilerle birlikte olmak, ahirette iyilerle birlikte haşr u cem olmak dileklerimle…