Evrende gözlemlenen nedenselliğe bağımsız bir güç atfeden biri, insan hayatındaki nedenselliklerde görülen insan aklına ve iradesine bağımsız bir güç atfetmesi tabiidir. Oysa kaçırdığı önemli bir nokta var. Evrende gözlemlenen her nedensellik adetullahtır.

 

İnsan iradesiyle tercih eder. Daha sonra bir olan Cenab-ı Hak, mutlak kadir olduğundan yaratır. Her şeyi kendi çabasına bağlı kılan biri, tercihleri sonrasında gerçekleşen fiilleri yaratmayı kime atfediyor?

 

Günümüzdeki bazı müslümanlarda ve birbirinden farklı dinlere mensup kimselerde, determinist bir Allah inancı oluştu. Şöyle ki, zaten suyun kaldırma kuvveti suyu kaldıracak, zaten havanın kaldırma kuvveti uçağı kaldıracak, zaten arı bal yapacak, zaten inek süt verecek gibi determinist bir Allah inancı oluştu. "Yaratıcıdan korkulur mu? Yaratıcı sadece sevilir" gibi hümanist bir akılla, Yaratıcıyı tanımada vahyi değil de, insanın nefsini merkeze alan modernist düşünceler günümüz insanını gün geçtikçe daha çok sarmalaması, determinist Allah inancından türemiştir.

 

Vahye dayalı bir eğitim sisteminden geçmeyenler, Allah'ın her şeyden uzak tutulmasının yaygın olduğu bu zaman diliminde, her yönden kendilerine saldıran "ben merkezci bir nedensellik" anlayışı ile terbiye ediliyor. Bu yüzden para kazanma, hastalıktan korunma gibi pek çok konuda, itidalden sapılarak "ben merkezci nedensellik" hayatın merkezine konmuş durumdadır.

 

Nedenselliği bu denli ifrat derecesinde hayatının merkezine koymuş kimseler, kalbinden Er-Rahman'ı, El-Hakim'i, El-Adl'ı uzaklaştırmış oluyor. Kendini belli ölçüde nedensellikle yalnızlaştırarak, kendini serbestleştirmiş oluyor.

 

Deprem ve koronavirüsü meselesine bakışı bile ne kadar kendini El-Hakimden, El-Adl'dan, El-Kadir'den, Er-Rahman'dan uzaklaştırdığını gösteriyor. Dolayısıyla en önemli mesele olan Allah'ın yaratmasından, Allah'ın isimleri ve sıfatlarından, zerre kadar bile olsa evreni ve insanı serbestleştirmiş biri, tabii ki ahireti, peygamberi, Kur'an-ı Kerim'i anlamlandırmada da kendini serbestleştirecek ve serbestleştiriyor. Dini konuları, kendini konumlandırdığı serbestlik makamında, dilediği gibi rahatça, serbestçe kalbindeki bozuk bir Allah inancına göre yorumluyor.

 

Bundan dolayı, Enbiya suresinin 35. ayeti olan "Sizi bir imtihan olarak şer ve hayırla deneyeceğiz" ayetini, Ankebut suresi 2. ayeti olan "İnsanlar, inandık demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar? " ayetini okudukları halde, imtihanların ilahi bir hikmet ve rahmet sebebiyle yaratıldığını ve imtihanlar karşısında yapmamız gerekenleri şu hakikatler üzerinden anlayamıyor:

 

Deprem, sel, covid-19, her türlü hastalık, açlık, korku, her çeşit rızkın azaltılması gibi çeşitli sıkıntı ve zorlukların yaratılması, ilahi rahmete sebep olan imtihanların oluşabilmesi içindir. İmtihanlar, elmas ile kömürün ayırt edilebilmesini sağlayan, kulun hayrına dönüşen birer rahmettir. İlahi rahmetin, imtihana tebdil etmesine sabır gösterildiğinde, daha büyük hayırlar elde edilerek, yine rahmet ortaya çıkar.

 

Ademoğlu, birileri vesilesiyle de olsa herhangi bir nimetin (rahmetin) bir miktar kısılarak imtihana tebdil etmesi sonrasında, bile bile özgür iradesiyle ilahi imtihanına sabretmezse kendisi için şer olur. Birilerinin şerri ile bile olsa imtihan edilmesinden sonra, bir rahmet ile yine huzurlu hayatına geri döndürülmesine rağmen özgür iradesiyle bu duruma şükretmeyip, nankörlük eden kişi, yaşadığı imtihanı ilahi imtihan olarak görmeyerek kendisi için şer işlemiştir. Şükretseydi eğer, yaşamış olduğu zorlu imtihanı hayra dönüştürmüş olurdu.

 

Evrimci bir teist ve modernist Müslüman, uzak bir ilahi rahmetin olduğunu varsaydığından, Kur'an'da geçen "imtihan" mevzusuyla ilgili konularda, hakikatten uzak yorumlamalar yapabiliyor.

 

Yaratıcıyı uzak gören bu Müslüman, bu tür imtihanlar sayesinde, bazı istisnalar hariç dine sarılmaz. Kul yerine "cool" olur. Çünkü imtihanların sebebini, uzak gördüğü Yaratıcıya bağlamak yerine çeşitli sebeplere vermeye başlamıştır. Bu tür imtihanlarla dine sarılmak yerine, imtihanları çeşitli sebeplere bağlayıp, özgür iradesini hayatının merkezine alarak, dinden uzaklaşmaya devam eder. Rahmetin küçük bir miktar kısılmasıyla ortaya çıkan acziyetini, muhtaciyetini gidermeyi sadece sebeplere bağlı görmeye başlamıştır. Kendini büyük gören, öğütte alamaz. Yaratıcısını uzak bir noktaya konumlandıran biri kendini ise büyültmüş olacağından, peygamberinin hayatını ve ilahi kitabını okusa bile okuduklarını hakikatten uzak bir konuma yerleştirir.

 

Hayatındaki pek çok şeyin mutlak sebebi olarak hissettiği özgür iradesinin hegemonyası ile, dinine karşı da özgür olma yoluna girmiştir. Bu yüzden işlenen günahlarla, dinden uzaklaşma süreci, dinden iyice özgür olma sürecine evrilmiştir. "Yaratıcı nedenselliğe karışarak, bana birşey yapmaz ki" diye zihni işlediği için batıl bir inancın girdabına kapılmıştır.

 

Dini konularda kendi modernist aklına göre istediği gibi ahkam kesmeye başlamasıyla, nefsini ve aklını ilahlaştırarak, dinini beğenmediği hususlardan güya temizler. İlahi emir ve yasakları kendine göre değerlendirme aşamasına geçtiğinden, uymadığı ilahi emir ve yasaklardan dolayı kalbi günahlarla kararmaya başlar. Bir müddet sonra inandığını söylediği dini beğenmediğini farkeder. Bu kişi hayatını, dilediği gibi akli ve nefsi ölçülere göre yaşamaya karar vermişken, bir gün çıkıp ben Deist veya Ateist oldum demesi, şaşırtıcı değildir.

 

Zaten ibadet etmesem de ya da ibadetlerimi eksik yapsamda her türlü nimetten yararlanabilmem; kanunların, çeşitli sebeplerin işleyişiyle devam edecek diye düşünüyor. Hayreti azaldığı için şükranlığı da azalıyor. İlahi emir ve yasaklara uymanın yakıtı olan şükür duygusu azalınca ibadetlere ve dine ihtiyaç azalıyor. Kalp günahlarla kararmaya başlayınca, işlemiş olduğu günahlardan rahatsızlık duyan bu kalbi, bu rahatsızlıktan kurtulmak için dinini şüphe içinde sorguluyor. Kişi, günaha karşı zerre kadar bir rahatsızlık kalbinde kalmasın diye, şüphe içinde inkara kadar sorgulamaya devam ediyor.

 

Nedenselliğe ve nedenselliğin ilahı sanılan akla aşırı güven ile Müslümanların zihninde ilk önce Allah'a imanın (güvenin) içi boşaltıldı. Akabinde, Allah'ın bir elçisi olan peygambere imanın içi de zaten boşaltılmış oldu. Geriye bir tek ve sadece, Allah'ın varlığına ve 14 asır önceki peygamberimizin varlığına iman edilmesi kaldı.

 

Ateizme ve deizme sonuna kadar kapı aralandı. İçi boşaltılan Allah ve Resul inancı ile zihinlerde bozuk bir din anlayışı oluşarak, esnek ve gevşek bir dine bağlılık oluştu. Pek çok amele karşı kalplerde hassasiyet azaldı. Günahlara karşı esnek bir dini bakış açısı gelişti. İçi boşaltılmış olsa da, Allah'a ve peygamberin varlığına imanından dolayı halen Müslüman kalıyor belki ama bir müddet sonra günahlar ile kalbi kararmaya başladığından, aklı ve nefsiyle dinden çıkmayı diliyor. Nebevi sünnete göre eğitilmemiş olan nedensellik ilahı sanılan akıl ile daha önce inanılan din beğenilmemeye başlıyor. Dinden kaçışta bu süreçte başlıyor.

 

 

 

Suat Altınbaşak

 

Makale Yorumları
Makaleye ait yorum henüz yok.
Makaleye Yorum Yazın
Yazarın Diğer Makaleleri